BUZDAĞI HABER
Güncel ve son dakika haberlerin adresi

Yargıtay’dan EYT ile ilgili emsal karar

Yargıtay, Emeklilikte Yaşa Takılanlar (EYT) kapsamına girmek isteyen bir kişinin 2020 yılında açtığı dava ile ilgili önemli bir karar verdi. Yüksek mahkeme, işe 1 Nisan 1999 tarihinde başlayan ancak sigortası bir yıl sonra yapılan davacının EYT’li olamayacağına hükmetti. Kararın gerekçesinde, davacının çalışma süresini takip eden 5 yıl içinde dava açmamasının önemli bir etken olduğu belirtildi.

Davacı, İş Mahkemesi’ne başvurarak EYT kapsamında değerlendirilmek istediğini ve 1999 yılında çalışmaya başlamasına rağmen SGK’ya priminin yatırılmadığını iddia etti. Ancak Yargıtay, davacının sigortasının geç başlatılması durumunda EYT kapsamına giremeyeceğine karar verdi.

Davacının avukatı, işe girişin gerçekleştiği tarihten sonraki süreçteki çalışmalarını ispat ederek hak talebinde bulundu. Ancak Yargıtay, davacının 1 Nisan 1999 tarihinden itibaren başlayan çalışmalarının, işe girişinin yapıldığı 24 Nisan 2000 tarihine kadar ve sonrasında kesintisiz devam ettiğini kabul etmedi. Gerekçe olarak da davanın açılmasının gereken 5 yıl içinde gerçekleşmemesi gösterildi.

Bu karar, EYT kapsamında hak talep eden kişiler için önemli bir emsal niteliği taşımaktadır. Ancak her dava kendi özel şartlarına göre değerlendirildiğinden, her durumda ayrı ayrı inceleme yapılması gerekmektedir.

Davacının ilk sigorta girişinin yapıldığı 24 Nisan 2000 tarihinden önce, dava dilekçesinde belirtilen 1 Nisan 1999-23 Nisan 2000 tarihleri arasında, davalıya ait işyerinde kesintisiz çalıştığını ve herhangi bir itirazının olmadığını beyan etti.

“Bordrolarda ismi yok”

SGK, davaya müdahil olarak davanın hak düşürücü süre içerisinde açılmadığını, davacının iddia ettiği çalışma döneminde bordrolarda isminin bulunmadığını ve fiili çalışmanın ispat edilmesi gerektiğini savundu, dolayısıyla davanın reddedilmesi gerektiğini ileri sürdü.

Karar SGK tarafından Yargıtay’a taşıdı

Mahkeme, tarafları dinledikten sonra, davacının tarafça bildirilen ve resen tespit edilen komşu işyeri tanıklarının da kesintisiz çalışma iddiasını doğruladıklarını ve beyanlarının birbirleriyle tutarlı olduğunu, ayrıca bordro tanığının beyanlarının da uyumlu olduğunu belirtti. Deliller ve tanık beyanları birlikte değerlendirildiğinde, davacının davalıya ait işyerinde hizmet akdi ile çalıştığı kanaatine varıldığı gerekçesiyle davanın kabul edilmesine ve davacının davalıya ait işyerinde 1 Nisan 1999-23 Nisan 2000 tarihleri arasında çalıştığının tespitine karar verdi.

SGK, bu kararı istinafa götürdü. Ancak Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairesi, SGK’nın itirazını reddetti. Bunun üzerine SGK, kararı Yargıtay’a taşıdı. Yargıtay 10. Hukuk Dairesi, zamanaşımı sebebiyle kararın bozulması gerektiğine hükmetti. Davanın yeniden görülmesi sonucunda Mahkeme, ilk kararında direndi. SGK’nın temyiz başvurusu üzerine ise Yargıtay Hukuk Genel Kurulu devreye girdi.

Karar oy çokluğuyla alındı

Davanın sonucunda, milyonlarca kişinin umutla beklediği karar oy çokluğuyla alındı. Genel Kurul kararında, davalı işverenin davacı adına 24 Nisan 2000-03 Mayıs 2000 tarihleri arasında hizmet bildirimi yaptığı belirtildi. Ancak, davacının talep ettiği ve uyuşmazlık konusu olan 01 Nisan 1999-23 Nisan 2000 tarihleri arasındaki çalışma dönemi için davalı işveren tarafından bildirim yapılmadığına dikkat çekildi.

Kararda şöyle denildi:

“Bildirim öncesi çalışma süresi bakımından 24 Nisan 2000-03 Mayıs 2000 tarihleri arasındaki çalışma döneminin geçtiği yılın sonundan itibaren 5 yıl içinde dava açılması gerektiği ancak eldeki davanın 05 Kasım 2020 tarihinde açıldığı gözetildiğinde uyuşmazlık konusu 01 Nisan 1999-23 Nisan 2000 tarihleri arasındaki bildirim öncesi çalışma dönemi yönünden hak düşürücü sürenin geçtiği sonucuna ulaşılmıştır. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında, davacının 24 Nisan 2000-03 Mayıs 2000 tarihleri arasında Kuruma bildirilen hizmetleri sebebiyle dava konusu dönem ile birlikte birleşen blok çalışmalarının bulunması hâlinde davanın yasal dayanağını oluşturan ve 5510 sayılı Kanun’un 86’ncı maddesi ile paralel düzenleme içeren 506 sayılı Kanun’un 79 uncu maddesinde düzenlenen hak düşürücü sürenin dolduğundan söz etmenin mümkün olmadığı konuşulmuştur. Bu itibarla direnme kararı usul ve yasaya uygun olduğundan bozma sebebine göre incelenmeyen davanın esasına ilişkin temyiz itirazlarının incelemesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerektiği ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır. O hâlde direnme kararı oy çokluğu ile bozulmuştur”.

Tepki Göster
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
yorum Yap

Bu web sitesi deneyiminizi geliştirmek için çerezleri kullanır. Bununla iyi olduğunuzu varsayacağız, ancak isterseniz vazgeçebilirsiniz. Kabul etmek Mesajları Oku